-Hocam, Avrupa’da akademisyenlik ve yazarlık yapıyorsunuz. Bunun yanında Avrupa Türk Televizyonu Kanal Avrupa’da yorumculuk da yapıyorsunuz. Avrupa’da Türk Toplumu, Batı ve İslam Medeniyetleri, Avrupa, Türkiye, Türk ve Müslüman Toplumları üzerine sosyolojik, politik ve aktüel gelişmeler üzerine yazılar yazıyor ve değerlendirmeler yapıyorsunuz. Geçen haftalarda Brüksel merkezli bir Türk düşünce platformunda yaptığınız bir sunumda kullandığınız “Kültür Endülüsü” tanımlaması hakkında size atfen yazılan bir yazıyı* okuduk. Önerinizin Avrupa’da gündem oluşturmuş olduğunu gördük. Biz de bunu sizinle konuşmak istedik. Nedir “Kültür Endülüsü”?-Bu önerideki “Kültür Endülüsü” tanımlaması ile kastımız yeni bir medeniyet, yeni bir aydınlanma yeni bir yaklaşımdır. Bunun için Endülüs Medeniyeti'ni çok iyi tanımamız gerekiyor. Endülüs dediğimiz zaman beş şey geliyor aklımıza; Birinci olarak, 711-1492 yılları arasındaki yaklaşık 800 yıllık belli bir zaman dilimi, İspanya topraklarında bugün ki Sevilla, Granada, Malaga ve Cebelitarık’ı içine alan, İber Yarımadasını kapsayan bir Endülüs coğrafyası gelir. İkinci olarak, Emeviler tarafından kurulmuş olan bir İslam Devleti ve İslam medeniyeti gelir. Üçüncü olarak, Fas, Kurtuba ve Gırnata’da dünyada ilk üniversitelerini kurarak Grek ve İslam Kültürünü harmanlayıp Batı ile tanıştırarak Rönesans ve Aydınlanma hareketlerini tetikleyen bir medeniyet coğrafyası gelir. Fas’ın Fez şehrinde Dünyada ilk üniversite kabul edilen Kayravan (Keyruvan) Üniversitesini ve Kurtuba’da dünyanın ilk tıp fakültesini kurmuşlardır. Dördüncü olarak, başta Ibn-i Rüşt, Muhiddin İbn-i Arabî, döneminin en ünlü Müslüman bilim kadını Kurtubalı Lübna, İbn Firnas, Zerkali, İbn-i Cübeyr, İbn-i Tufeyl, İbni Meserre, Şâtıbî gibi pek çok âlim ve bilim insanlarını yetiştiren, Batılı işgalciler tarafından yakılmadan önce de 1 milyon cilt kitaplığı olan, döneminde Dünya'nın en önemli kütüphanelerinden birine sahip bir ilim, bilim ve kültür merkezi akla gelir. Ta o yüzyıllarda hem erkek hem kadın büyük bilim insanlarının doğduğu yer olmuş Endülüs. Aynı zamanda bugünkü müspet ilerlemenin temelini atmışlardır. Hukuk, tıp, matematik, astronomi, fıkıh, felsefe, edebiyat büyüklerinin, hem bilim hem din adamı ve kadınlarının yetiştiği yer olmuştur Endülüs. Tasavvufun ve bilimin bir arada yükseldiği yer olup, akıl ile kalbin birleştiği mümtaz bir yer olmuştur Endülüs. Büyük bilgi birikiminin, yetişen büyük isimlerin ve inşa edilen abidevî eserlerin coğrafyası olmuştur Endülüs. Ürettiği medeniyet ile hem kendini aydınlatmış hem de Batı’ya ışık olmuştur. Yapıcı ve dönüştürücüdür. Tarihin akışını değiştirmiştir. Beşinci olarak, o dönemde Avrupa'da sadece papazlar ve liderler okuma yazma bilirken Endülüs halkının büyük çoğunluğunun okuma yazma bildiği, çoğu cami, kümbet, medrese, köşk ve saraylardan oluşan eşsiz yapıları ile şehircilik ve şehir kültürünün çok önem kazandığı, çok kültürlülüğün zenginlik olarak görüldüğü bir kültür ve hoşgörü ruhu akla gelir. Bu anlamda, bugün için ‘Kültür Endülüsü’nden kastımız, onun bir fikir ve bir ruh taşıyor olmasıdır. Bizim de kastımız budur. Her yönü ile bütüncül bir modeli kast etmiyoruz. Yoksa Endülüs’ün, özellikle de yönetim olarak sorunlu ve karışıklıkların hâkim olduğu son devirlerini de işin içine katmış oluruz.-Neyi kast ediyorsunuz bununla? Avrupa Türkleri ile ilgisi nedir?-Kültür Endülüs’ü ile kastımız, oradaki ilim, bilim, kültür ve medeniyet birikimi ile Doğu ve Batı’yı buluşturan ve Batı’yı aydınlatan bu ruhun yeniden güncellenmesidir. Hem Doğu’nun ve İslam Dünya’sının içine düştüğü kısır döngüyü aşacak, hem de Batı’nın artık “yeni”yi üretemeyen, insanlığa yeni bir şey söyleyemeyen ve insanlığı mutsuz eden söylem ve eylemlerinin doğru zemine oturması için üçüncü bir yol gerektiğini kast ediyoruz. İnsanlığın içine düştüğü krizden bu üçüncü yol ile çıkılacağı kanaatindeyim. Yoksa oradaki gibi bir devlet, bir Müslüman Devleti kurmak değildir. Coğrafi bir fetih ve İslamlaşma gibi bir hedef de değildir. Anakronik bir tarih okumasını da kast etmiyoruz asla. Her iki toplum adına, yani insanlık adına yeni değer, ahlak, söylem, ilim, bilim, kültür ve sanat üretmeyi kast ediyoruz. Gönül, vicdan, ahlak, adalet ve rasyonalitenin Katolik Nikâhına talibiz. Her ne kadar altyapı olarak çok yetersiz olsalar da Avrupalı Türkler bu konuma sahiptirler. Bu ruhu yeniden canlandırmayı, yeni bir tarih yapımını öneriyoruz. Bu arada işin sonunun da Endülüs gibi olmamasını diliyoruz. -Neden bu teoriyi öneriyorsunuz, neden ihtiyaç duydunuz buna?-İnsanlık büyük bir kriz yaşıyor. Dünya huzursuz. Batı’nın son asırda ortaya koyduğu teknik, sermaye ve güce dayalı medeniyet anlayışının tüm insanlığı kapsamadığına, sadece Batılılar için hak olarak görülen insan hakları, demokrasi, özgürlük, refah ve liberal değerlerin Batı dışı milletler ve toplumlar için hak olarak görülmediğine şahitlik ediyoruz. Batı Medeniyeti maalesef Doğu’yu aydınlatamamıştır. Doğu’yu inşa edemediği gibi harap ve imha etmiştir. Bugün de bu durum devam etmektedir maalesef. Bu durumun böyle sürmesi mümkün değildir. İnsanlık mutlaka yeni yollar bulmalıdır, bulacaktır da. Buna karşılık Endülüs Medeniyeti Batı’yı Ortaçağ Skolastik düşüncesinden, Ortaçağ karanlığından kurtararak Aydınlanma yoluna sokmuştur. Diğer taraftan son dinin mensupları ve medeniyetler havzasının sahipleri olan Türk ve Müslüman Toplumlarının son bir kaç asırda içine düştüğü kısırlığı, üretememezliği aşacak bir aklın oluşumuna ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz. Batı’nın bu gücünün vicdan, adalet ve kalp ile buluşması gerekiyor. Bu konuda iki medeniyetin kesişme noktasında olan, her iki medeniyete de aidiyeti olan ve bu arada kendine ait üçüncü bir aidiyet geliştiren Avrupalı Müslüman Türklerin merkezi rolü oynayabilecek konuma sahip olduğunu düşünüyoruz. Medeniyetlerin yeni bir anlayış ile yeniden üretimi, kalp ile aklın buluşması gerekiyor. Bunu da “Kültür Endülüsü” metaforu ve gerçekliği üzerinden canlandırmaya, bu yönde bir ülkü ve misyon oluşturmaya, Avrupalı Türklerin Kızılelma’sını kurmaya işaret ediyoruz. Bu anlamda Endülüs ruhu, yeni bir inşa ruhudur. Çünkü bu ruh, medeniyetlerin etkileşimine, yenilenmesine, bilime, sanata, kültüre ve aydınlanamaya işaret ediyor. Bu tür fikirlerle suyun akıp yolunu bulacağını düşünüyorum. -Bu mümkün müdür peki?Tarih ilginç döngülere şahittir. Bir zamanların köle ve pagan Yahudileri bugünün zengin ve hâkimleri olduysa, göçebe Bozkır Türkler Osmanlıyı kurduysa, karanlık Avrupa’dan bugünün Avrupası doğdu ise bizim güneşimiz neden dogmasın? Her doğumun bir sancısı vardır. Gece olmadan gündüz olmaz. Batmayan güneş doğmaz. Biz de batan medeniyetin tekrar doğacağına inanıyoruz. Yeter ki yolunda bulunalım. İlim ve bilim gayrete âşıktır. En azından bununla güçlü bir entelektüel tartışma ortamı oluşturmayı da hedefliyoruz. Bu aynı zamanda Avrupalı Türklerin bir kimlik ve varlık mücadelesini ilgilendiren bir konudur.-Son olarak söylemek istediniz?-Medeniyet, kültür ve gönül coğrafyalarımızı çok iyi tanımalıyız. Fırsat buldukça oraları ziyaret etmeliyiz. Endülüs’ü, Kudüs’ü, Orta Asya Türk Coğrafyasını, Afrika ve Ortadoğu coğrafyasını gezmeliyiz. Batı’yı magazin, teknik gelişmelerin ve popüler kültürün ötesinde tanımalıyız. Endülüse gideceklerin Kurtuba’nın biraz dışındaki Medînetu’z-Zehrâ Sarayı’nı, Kurtuba (Cordoba) Ulu Camisi’ni ve Gırnâta’daki Elhamrâ Sarayını görmelerini tavsiye ederim.-Hocam, Türkeli'nin Sesi Gazetesi olarak çok teşekkür ediyoruz.-Ben de çok teşekkür ediyorum. Avrupa’daki entelektüel ve kültürel gelişmelerin ilçemizden de takip edilmesini takdir ile karşılıyorum. Sizler vasıtası ile de hemşehrilerime selam ve saygılarımı gönderiyorum.* İlgili yazıya aşağıdaki linkle ulaşabilirsiniz.http://www.online-manset.com/kose-yazisi/127/endulus-modeli-ya-da-kurtuba-ruhu.html
Gündem
29 Ocak 2018 - 10:50
Güncelleme: 29 Ocak 2018 - 13:39
Hemşehrimizin "Kültür Endülüsü" önerisi Avrupa gündeminde
Gündem
29 Ocak 2018 - 10:50
Güncelleme: 29 Ocak 2018 - 13:39
Hepimiz Endülüs’ü duymuştuk ama sanırım bu şekilde bir tanımlamayı ilk kez duyuyoruz. Biz de “Kültür Endülüsü” nedir, ne değildir diyerek konuyu bu fikrin sahibi olan, Almanya’da yaşayan hemşehrimiz akademisyen, sosyolog, yazar, TV yorumcusu Sahra Şahin ile Türkeli'nin Sesi Gazetesi olarak kısa bir söyleşi yapalım istedik.
Bu haber 6837 defa okunmuştur.
İlginizi Çekebilir
Basarilar diliyorum. Size önerim su olacak; Insanlarin en hayirlisi insanlara faydali olandir hadis-i serif. Insanlara faydali olmayi ilk Türkelinden baslasaniz. Enerjinizi baska derneklerde baska platform da harcamasaniz bence iyi bir baslangic olacak. Sizler belki ilk basta fedakarlik edip cok eziyet cekeceksiniz ama ilerki nesiller sizlere duaci olacaktir. Sizler elinizi tasin altina koymassaniz, ebedi alemde bunu hesabimi veremezsiniz. Artik siz ve sizin gibi entellektüel kisiler ilcemize faydali olmasi SART. Her zaman diyoruz; „bizim baskasina ihtiyacimiz yok“ yok ama kendi icimizdeki insanlar malesef kenara cekilip ya da küstürülüp sorumluluk almiyorlar. Sizi daha aktif görmek istiyoruz. Sizleri takip ediyorum. ASIDER olarak cok güzel ekip kurmussunuz. Ali Caliskan, Sirvan Ünal, Yüksel Aslan ve siz cok degerli insanlarsiniz. Sizlerin artik bu Ilce´de sorumluluk alip kalkindirmaniz gerekiyor. Enerjinizi baska yerde harcamamaniz dilegi ile Saygilar sunuyorum. Ali Agaoglu
Değerli Hemşehrim ve Hocam Az bilinen Endülüs Kültürü ve medeniyetini çok iyi özetlemişsiniz . Günümüzde avrupada yaşayan vatandaşlarımız ve islam coğrafyasında yaşayan insanlarımız ile Endülüs Kültürü arasında anlaşılır bir dille medeniyet köprüsü kurmuşsunuz . Yazınızı büyük bir hayranlık ve ilgiyle okudum. Bize düşen bir katkı ve görev olursa memnuniyet duyarım. Allah yolunuzu açık etsin. Yazılarınızın devamını diliyorum . Dr Gülcan Şahin Kaya
Çok teşekkür ediyorum saygıdeğer doktorum, Gülcan ablam. Marifet iltifata tabi imiş. İlk kez böyle bir talep geldi Türkeli'den. Avrupada yazıyorum farklı gazete ve dergilerde. Arzu ve istek olursa zaman zaman burada da farklı konularda yazarız inşallah.