"Ey yükselen yeni nesil! Gelecek sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk; onu yükseltecek ve yaşatacak olan sizsiniz!” (Mustafa Kemal Atatürk)
Yurdumuzun dört bir yanında “Cumhuriyet Bayramı” büyük bir sevinçle kutlanacak. Büyük önder Atatürk’ün 19 Mayıs 1919'da karanlıklar içerisinde kalmış milletimizin kurtuluş meşalesini yakarak, 29 Ekim 1923’te ülkemizi Cumhuriyet aydınlığına kavuşturmasının 95. yıldönümü, bugün. Çünkü onun da deyişiyle cumhuriyet: “Türk milletinin karakterine ve adetlerine en uygun yönetim idaresidir.”
Yazımda evvela siz değeli okuyucularıma “cumhuriyet” kavramının resmi tanımlarına geçmeden önce, yurdumuzun dört bir yanından, 95 yıllık Cumhuriyet manzaraları sunmak istiyorum. Böylelikle yazı dizisi boyunca “Cumhuriyet ne demektir?” sorusuna da daha somut cevaplar bulacağız.
Cumhuriyet demek, bazen Isparta’nın bir köyünde doğarak çobanlık yapmış küçük Süleyman ile Malatyalı köy çocuğu Turgut’un yıllar sonra ülkenin başına Cumhurbaşkanı olup ülkeyi yönetmesi demektir. Bazen de Çerkes dedeleri Rus zulmünden kaçarak al bayrağın gölgesinde yaşam kurmuş Ahmet Necdet’ ile Fahri Korutürk’ün Cumhurbaşkanı olması demektir. Demek ki Cumhuriyet demek, halkın kendi içinden birileriyle kendini yönetmesi demektir. Aynı zamanda Cumhuriyet demek, “adalet ve eşitlik” demektir.
Bugün dünyanın birçok petrol zengini ülkelerinde “Kadın insan mıdır, değil midir?” konulu sözde bilimsel sempozyumlar yapılırken bizde Cumhuriyet demek, seçim günü İstanbul’daki Ayşe hanım ile Güneydoğulu Fatma teyzenin, eşleriyle gittikleri sandık başında kendi tercihlerini yapması demektir. Demek ki Cumhuriyet demek, “özgürlük” demektir. Aynı zamanda Cumhuriyet demek, “insanlık” da demektir.
Bölgesel olarak düşündüğümüzde ise bazen Cumhuriyet demek, Ege’deki Şerife ninenin ağacındaki zeytin tanesiyken Karadeniz’deki Hüseyin amcanın bahçesindeki fındığın adıdır. Trakya’daki Ahmet amcanın ayçiçeğinin çekirdeğiyken Malatyalı İbrahim amcanın bahçesindeki kayısıdır. Ardahan’da ise Eşref ağanın bin bir zahmetle büyüttüğü tosunun adıdır. Demek ki Cumhuriyet demek, “üretmek” demektir. Üreten köylü ise milletin efendisidir.
Cumhuriyet demek, yaşadığı köyü daha iyi yönetebileceğini düşünen Mehmet amcanın, muhtarlığa adaylığını koyması demektir. Demek ki cumhuriyet demek, “seçilme hakkı” demektir. Bunun yanında Cumhuriyet demek Ahmet amcanın oyunu Mehmet amcaya vermesi demektir. Mecliste kendisini temsil edebileceğini düşündüğü milletvekilini de seçmesidir. Demek ki cumhuriyet demek, aynı zamanda “seçme hakkı” da demektir.
Cumhuriyet demek, bin yıldır ayak bastığımız bu topraklardaki öbür ayağımızı da görebilmektir. Demek ki cumhuriyet demek, “Anadolu’da bin yıldır kardeşçe yaşamak” demektir. Yani cumhuriyet demek, Türk milleti adıyla olarak birlik olup dünyaya insanlık dersi vermektir.
Bilhassa Cumhuriyet demek, öğretmen olmak demektir. Ülkemizin güneyinden, kuzeyine; batısından doğusuna giderek dondurucu soğuklarla baş edip Mustafa Kemaller yetiştirmektir. Aynı zamanda cumhuriyet demek o öğretmenlerin yetiştirdiği öğrenciler olmak demektir. Bu hususta cumhuriyet demek, “eğitim” demektir.
Bazen Cumhuriyet demek, Mardin’in Savur ilçesinin bir köyünde doğarak Cumhuriyet’in okullarında yetişip bugün Nobel Kimya ödülü alan Aziz Sancar demektir. Aynı zamanda o ödülü “Anıtkabir” de Atatürk’ün huzurunda takdim etmenin adıdır cumhuriyet. Demek ki cumhuriyet demek, “bilimde ilerlemek” demektir.
Geçmişten günümüze ise cumhuriyet demek Namık Kemal’in hürriyeti, Ziya Gökalp’in kültür ve medeniyeti, Mehmet Akif’in bahsettiği Çanakkale’de günde bir öğün kuru ekmekle üzüm hoşafı tüketerek vatanı kurtaran Asım’ın nesli olmak demektir. Kısacası cumhuriyet demek, “Mustafa Kemal Atatürk” demektir. Onun açtığı yolda, gösterdiği hedefe emin adımlarla durmadan yürüyebilmektir. Bazen onun askeri olup, Tunceli’nin dondurucu soğuklarında şehadete ermektir.
Cumhuriyetimizin 95. yıldönümünü en içten dileklerimle kutluyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Yaşasın cumhuriyet!
Ardahan, Ekim, 2018