“Türk dilini öğreniniz, çünkü onların çok uzun sürecek saltanatları vardır.” Hz. Muhammed[1]
Turan’a giden yolda kültür birliğini sağlamak ve gelecek nesillere aktarmak adına dilimiz Türkçenin değeri son derece elzemdir. Çünkü dilimiz Türk kültürünün aktarıcısı ve taşıyıcısıdır. Türk milletinin kültürel değerlerinin gelecek nesillere aktarmak ve yaşatmak, ancak Türkçe ile mümkün olacaktır. Günümüzde 200.000.000[2] kişi tarafından konuşularak en çok konuşulan 5. dünya dili olan Türkçenin yıldızı evvela 2. Meşrutiyet’ten sonra kuvvetlenen “Türkçülük Akımı” ile parlamıştır. Böylelikle büyük Türk düşünürü Ziya Gökalp’in “Yeni Lisan Hareketi’ni destekleyip doğru bulanların sayısı gittikçe artmıştır. Gökalp, 1923’te yayınladığı Türkçülüğün Esasları, eserinin ikinci bölümünde “Dilde Türkçük” başlığı altında Türk Dili hakkındaki düşüncelerine yer vermiştir. Türk milliyetçiliğinin tüm fikir ve teorilerini bir sistem bütünlüğü içerisinde sunan bu başucu kitabında, dil üzerine düşüncelerini altı başlıkta beyan eder. Bu yazıdaki amacımız ise Gökalp’in dilimiz, ses bayrağımız Türkçe hakkındaki düşüncelerini sizlere aktarmaktır.
Evvela “Yazı Dili ve Konuşma Dili” meselesindeki ikiliğe değinen Gökalp, bu sorunu ortadan kaldırmak adına her iki dilde de İstanbul Türkçesinin esas alınması gerektiğini vurgular. Hatta bu hususun bir devlet politikası haline getirilerek yazı dilinin konuşma dili haline getirilmesi mümkün olmadığı için konuşma dilinin yazı dili haline getirilmesi gerektiğini ifade eder. “Türk Dilindeki Arapça ve Farsça Kelimeler” konusuna ikinci alt başlıkta değinen Gökalp, Osmanlı Devleti döneminde dilimize yerleşmiş yabancı kelimelerin varlığına dikkat çekmektedir. Aslında dilimizde “eş anlamlı kelimeler” diye bir dil varlığı olmayıp bizim dilimize giren yabancı kelimelere biz bu şekilde anlam vermekteyiz. Mesela, siyah ve beyaz kelimeleri alındıktan sonra, kara ve ak kelimeleri Türkçede kalmıştır. Fakat siyah kelimesini kara kelimesinin, beyaz kelimesini de ak kelimesinin eş anlamlısı sayamayız. Çünkü Türk milleti siyah ile beyazı maddiyatla, kara ile ak rengini maneviyatla bağdaştırmıştır. Bu yüzden Türkçede yüzü siyah olan bir adamın alnı ak olabilir. Yabancı dillerden dilimize yerleşerek şekil olarak aynı, fakat anlam olarak değişmiş kelimelerden bir diğeri ise “pare” dir. Bu kelime Farsçada “parça, kısım anlamındayken dilimizde “para” olarak kullanılmaktadır. Demek ki millet, aldığı kelimeleri kendine mal etmektedir.
“Türkçüler ve Kelime Bilginleri” alt başlığında ise “Bir kelimenin Türkçe olabilmesi için aslen Türk kökünden gelmelidir.” diyen arı Türkçeci (tasfiyeci) anlayışı şiddetle tenkit etmektedir. Bu anlayışın dil ülkücülüğü ile uzaktan yakından bir ilgisi olmadığına dikkat çeken Gökalp, “Bu anlayışa kalırsa dilimize yerleşmiş kitap, kalem, abdest, namaz, mektep, cami, minare, imam gibi Arapça ve Farsça kelimelerin tamamının atılması gerekiyor. Yerlerine de unutulmuş olan Türk kelimeleri diriltilmesi gerekmektedir.” deyip hiçbir Türk kökünün eski zamanlara inildikçe Türk kalacağının ileri sürülemeyeceğini ileri sürmektedir. “Tamamen Türk kökenli zannettiğimiz bir kelimenin daha derinlere inildikçe Çince, Tunguzca, Moğolca çıkmayacağı nereden malumdur.” diyerek fazla da ileri gitmemek kaydıyla “Türkçeye giren kelime Türkçedir.” anlayışının en doğru anlayış olduğunu ifade eder.
Gökalp eserde “Kipler, Edatlar ve Tamlamalar” başlığında bir dilin bir başka dilden kelime ve tamlama almasına karşın, asla başka bir dilden kip almaması gerçeğinin altını çizmektedir. Bilhassa dilimiz Türkçe, sondan eklemeli bir dil olduğu için yapı itibariyle Arapça ve Farsçadan tamamıyla farklı bir dildir. Çünkü Arapça bükümlü bir dil olup ekleri kelime ortasından alırken Farsça da Türkçenin tam tersi olarak önden eklemeli bir dildir. Mesela cesaretli, yürekli anlamına gelen “mert” kelimesini düşündüğümüzde Farsça kökenli bir kelime olup başına olumsuzluk eki “na-” yı aldığında “namert” kelimesi ortaya çıkmaktadır. Farsça “çare” kelimesi de olumsuzluk eki “bi-” yi önden aldığında “biçare” olurken Türkçedeki olumsuzluk eki olan “-siz” i sondan alır ve ortaya “çaresiz” kelimesi çıkar. Türkçede ise durum böyle olmayıp “yürümek” ten türeyen şimdiki zaman kipi “yor” da olduğu gibi dilimizin tüm ekleri, kipleri Türkçedir. Dolayısıyla Gökalp’in “Türkçeye giren kelime Türkçedir.” Anlayışının en büyük dayanak noktalarından birisi de bu husustur. Bu kısımdaki bir diğer önemli husus ise Gökalp’in dil anlayışındaki estetiği ortaya koyması bakımından önemlidir. Gökalp burada objektif olarak hiçbir dile “daha güzeldir” denilemeyeceğine dikkat çekerek: “Her millet, sübjektif olarak, kendi dilini daha güzel görür. Evet, Arapça güzel bir dildir. Farsça da güzel bir dildir. Fakat bu diller, en çok kendi milletlerine güzel görünür. Bizim için de en güzel görünen dil Türkçedir.”[3] demektedir.
“Yeni Türkçenin Millileştirilmesi ve İşlenmesi” bölümünde Türkçenin deyim ve tamlamalar bakımından kendine yetebilen bir dil olduğunu önceleyen Gökalp, Osmanlıca hastalığı yüzünden dilimize en fazla zararın tamlamalar üzerinden verildiği gerçeğinin altını çizer. Türkçenin yapısına uygun olmayan Arapça ve Farsça tamlamaları attığımız takdirde yazı dilinde oluşan boşlukların İstanbul ve Anadolu’da konuşulan Türkçeden rahatlıkla telafi edilebileceğini söyler. Bu durumda İstanbul ve Anadolu Türkçesinde sözlü olarak kullanılıp yazı diline geçmemiş kelimelerin Türkçe sözlüğe eklenmesi gerekmektedir. Çünkü bir milletin sözlüğüne giren kelimeler, artık o milletin milli diline mal olmuştur. Bu duruma millîleştirme denilmektedir. Türkçenin millileştirilmesinde Anadolu’da görev yapan öğretmenlere büyük görev düşmektedir. Dilimizden atılacak olan Arapça ve Farsça bayağı kelime ve tamlamalardan sonra oluşabilecek bir kelime boşluk alanı ise uluslararası kelimelerdir. Bu kelimeleri ise Gökalp, millet olarak bizim yaratmamız gerektiğini söyler. Bu hususa eserde “işleme” adını vermiştir.
Akçabük, Temmuz, 2017
[1] Divanü Lügati’t Türk, Kaşgarlı Mahmud (Türkiye Türkçesi) Besim Atalay, C.1, s. 27, Ankara-1985
[2]Eski TDK Başkanı Prof. Dr. Şükrü Haluk Akalın’ın 15 Eylül 2013’te e-posta ile paylaştığı “Türk Dilinin Konuşurları” adlı yazısında dünyadaki Türkçe konuşanların toplam sayısı 202.293.947 olarak verilmiştir.
[3] Türkçülüğün Esasları, Ziya Gökalp, Anonim Yayıncılık, s.103, İstanbul: 2012