Kâinata dağıldık, ilerleyen dönemlerde kabile ve milletlere ayrıldık. İşte tamda bu noktadan hareketle bu ayeti anladığımızda, beşeri ilişkilerimizi güçlendirip, güç ve kuvvetimizi bir
araya toplayıp, ülke ve millet bütünlüğünü sağlar, birlik ve kardeşliğimizi pekiştirir, barış ve huzuru oluşturup, hürriyet ve bağımsızlığımızı ilelebet muhafaza ederiz.Allah katında, hiçbir insan diğerine üstün değildir. Rengi, ırkı, cinsiyeti ne olursa olsun bu böyledir. İslam öncesi dönemlerde insanlar birbirlerine üstün olduklarını düşünüyor, bu üstünlüklerinin gereği olarak, değersiz gördüklerini küçümsüyor, en zor şartlar altında çalıştırarak köleleştiriyorlardı. Kendini üstün sayan kabileler diğerlerine savaş açıyor, kan davaları bir türlü bitmiyordu. Kabile, millet ve devletlerarası savaşların ardı arkası kesilmiyordu. Büyük güç ve kuvvetler zayıflıyor, adeta herkes birbirine düşman kesiliyordu. En yakın akrabalar bile, bu akımlardan etkileniyordu. Dinimiz, bu yanlış anlayışı kaldırmış, renk, ırk, cins, şekil v.s. şeylerle insanların üstün olamayacağını, Üstünlüğün
“Allahtan hakkıyla sakınmada ve takvada” olacağını bildirmiş ve güzel yaşantı içerisinde olanların kurtulacağını ilan etmiştir.Ülkemiz için konuşacak olursak; binlerce yıl bir arada yaşamış, düşmana karşı birlikte savaşmış, tek vücut gibi pekişmiş, kız verip hısım akraba olmuş, kara günde ekmeğini birlikte paylaşmış insanların, bir anda birbirlerine düşman olup saldırması, hakaret etmesi, düşmanca ilişkiler içerisine girmeleri mümkün değildir. Ülkemizi bölmek isteyen karanlık güçler, milletimizi birbirine düşürmek için çeşitli planlar denemiş, kısmen başarılı olmuşlarsa da, hiçbir zaman emellerine ulaşamamışlardır. Son günlerde yaşadığımız olaylar, bu düşüncelerinin son halkasını oluşturmaktadır. Dini, Milleti, Kitabı,
Peygamberi, devleti ve bayrağı aynı olan, adeta etle kemik gibi olmuş insanların birbirinden kopması mümkün müdür? Bu insanlardan hangisini diğerinden koparabilirsiniz? Geride bırakacakları evlat, torun, akraba ve yakınlarından ayrılmayı kim arzulayabilir? Bu hasretin kişiyi mutlu etmesi düşünülebilir mi? Şair, “Ölüm Kader’de var ama bize üzüntü vermiyor. Vatan’dan ayrılmanın ıstırabı zor” dizeleriyle, vatan özleminin ölümden acı olduğunu dile getirmiştir. Al-i İmran Süresi 103. Ayette; düşmanca yaşayan insanlar, dünya-Ahiret mutluğunu kaybetme aşamasına geldikleri ve uçuruma yuvarlanacakları sırada Allah (c.c.)’in, kalplerini birbirine ısındırarak düşmanlıklarını unutturduğu ve kardeşçe yaşamalarına yardımcı olduğu haberini veriyor. Bu İlahi lütuf neticesinde; yardımlaşma duyguları gelişiyor, kan davaları bitiyor, korkularla yaşama tarihe karışıyor, emniyet sağlanıyor, barış ve güven içerisinde yaşama becerisi öğrenen insanlar, kararan gönüllerini huzur ve neşeli bir yaşama ortamıyla aydınlatıyordu.Bizler; kökleri tarihin derinliklerinden gelen asil bir milletiz. Birlik de, kardeşlik de, yardımlaşma da, paylaşım da, sevgi de, saygı da, acıma da, merhamet de, affetme de, koruma da, adalet de adımızı tarihe, altın harflerle yazdırmışız. Ezilmiş ama kimseyi ezmemiş, aç kalmış fakat kimsenin
hakkını yememişiz. Çok acılar tatmamıza rağmen kimseye haksız acılar çektirmemişiz. Tüm vatan evladını kucaklamış, kesinlikle Türk, Kürt, Laz, Çerkez, diye etnik bir ayırım içerisinde olmamışız. Dünya üzerinde ezilen, horlanan herkese kapımızı ardına kadar açmış, savaş meydanlarında düşmanlarımızın yaralarını sarmış ve en iyi yemeklerimizi onlarla paylaşmışız. Kimsenin kirli emellerine alet olmamış, daima hür ve bağımsız yaşamasını bilmişiz. Bu karalılığımızı “Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak” dizeleriyle dünyaya ilan etmişiz. Bizi bölmek, parçalamak için çalışan ve sinsi planlar üreten düşmanlarımız her zaman olacaktır. Tarih boyunca bu kirli emellerinden vazgeçmediklerini çok iyi biliyoruz. Geçmişte bu gayelerine ulaşamayan bölücü güçler, inşallah birbirinden kopması mümkün olmayan birlikteliğimizi ilelebet koparmaya muvaffak olamayacaktır. Haberleşmenin çok hızlı ve kolay olduğu günümüzde, halkımızın bilinçlenip, bütünleşerek, gereksiz tahriklere alet olmayacağı ve sağduyulu hareket edeceğinden kuşkumuz yoktur. Bölücülük yok olmanın habercisi olduğuna göre, birlik ve beraberlik kurtuluşun en güzel reçetesidir. Üstat Mehmet AKİF' in dediği gibi; "Tefrika girmeden bir millete düşman giremez toplu vurdukça yürekler onu top bile sindiremez."Teknolojik imkânlarla küçülen dünyamızda birlikte yaşamasını beceremeyen insanlar, art niyetli insanların yemi olmaktan kendilerini kurtaramazlar. Çok acı ve üzücü bir örnek olarak Irak devleti ve halkı karşımızda durmaktadır.O halde dostlar! Bugünbirlik günüdür.Güç ve birliğimizi sarsacak bütün eylem ve söylemlere meydan vermeyelim.
Binlerce yıl parçalanmayan birlikteliğimizi görmezlikten gelmeyelim. Birlik
olalım. Barış içinde yaşayalım. Atalarımızdan miras kalan hoşgörü ve
bütünlüğümüzü bir kez daha dünyaya ispat edelim. Gelin ey bu vatanın asil
evlatları, kardeş olalım!Bu vatan için canını vermiş tüm şehitlerimizin ruhu şad olsun.
Selam ve dua ile…
araya toplayıp, ülke ve millet bütünlüğünü sağlar, birlik ve kardeşliğimizi pekiştirir, barış ve huzuru oluşturup, hürriyet ve bağımsızlığımızı ilelebet muhafaza ederiz.Allah katında, hiçbir insan diğerine üstün değildir. Rengi, ırkı, cinsiyeti ne olursa olsun bu böyledir. İslam öncesi dönemlerde insanlar birbirlerine üstün olduklarını düşünüyor, bu üstünlüklerinin gereği olarak, değersiz gördüklerini küçümsüyor, en zor şartlar altında çalıştırarak köleleştiriyorlardı. Kendini üstün sayan kabileler diğerlerine savaş açıyor, kan davaları bir türlü bitmiyordu. Kabile, millet ve devletlerarası savaşların ardı arkası kesilmiyordu. Büyük güç ve kuvvetler zayıflıyor, adeta herkes birbirine düşman kesiliyordu. En yakın akrabalar bile, bu akımlardan etkileniyordu. Dinimiz, bu yanlış anlayışı kaldırmış, renk, ırk, cins, şekil v.s. şeylerle insanların üstün olamayacağını, Üstünlüğün
“Allahtan hakkıyla sakınmada ve takvada” olacağını bildirmiş ve güzel yaşantı içerisinde olanların kurtulacağını ilan etmiştir.Ülkemiz için konuşacak olursak; binlerce yıl bir arada yaşamış, düşmana karşı birlikte savaşmış, tek vücut gibi pekişmiş, kız verip hısım akraba olmuş, kara günde ekmeğini birlikte paylaşmış insanların, bir anda birbirlerine düşman olup saldırması, hakaret etmesi, düşmanca ilişkiler içerisine girmeleri mümkün değildir. Ülkemizi bölmek isteyen karanlık güçler, milletimizi birbirine düşürmek için çeşitli planlar denemiş, kısmen başarılı olmuşlarsa da, hiçbir zaman emellerine ulaşamamışlardır. Son günlerde yaşadığımız olaylar, bu düşüncelerinin son halkasını oluşturmaktadır. Dini, Milleti, Kitabı,
Peygamberi, devleti ve bayrağı aynı olan, adeta etle kemik gibi olmuş insanların birbirinden kopması mümkün müdür? Bu insanlardan hangisini diğerinden koparabilirsiniz? Geride bırakacakları evlat, torun, akraba ve yakınlarından ayrılmayı kim arzulayabilir? Bu hasretin kişiyi mutlu etmesi düşünülebilir mi? Şair, “Ölüm Kader’de var ama bize üzüntü vermiyor. Vatan’dan ayrılmanın ıstırabı zor” dizeleriyle, vatan özleminin ölümden acı olduğunu dile getirmiştir. Al-i İmran Süresi 103. Ayette; düşmanca yaşayan insanlar, dünya-Ahiret mutluğunu kaybetme aşamasına geldikleri ve uçuruma yuvarlanacakları sırada Allah (c.c.)’in, kalplerini birbirine ısındırarak düşmanlıklarını unutturduğu ve kardeşçe yaşamalarına yardımcı olduğu haberini veriyor. Bu İlahi lütuf neticesinde; yardımlaşma duyguları gelişiyor, kan davaları bitiyor, korkularla yaşama tarihe karışıyor, emniyet sağlanıyor, barış ve güven içerisinde yaşama becerisi öğrenen insanlar, kararan gönüllerini huzur ve neşeli bir yaşama ortamıyla aydınlatıyordu.Bizler; kökleri tarihin derinliklerinden gelen asil bir milletiz. Birlik de, kardeşlik de, yardımlaşma da, paylaşım da, sevgi de, saygı da, acıma da, merhamet de, affetme de, koruma da, adalet de adımızı tarihe, altın harflerle yazdırmışız. Ezilmiş ama kimseyi ezmemiş, aç kalmış fakat kimsenin
hakkını yememişiz. Çok acılar tatmamıza rağmen kimseye haksız acılar çektirmemişiz. Tüm vatan evladını kucaklamış, kesinlikle Türk, Kürt, Laz, Çerkez, diye etnik bir ayırım içerisinde olmamışız. Dünya üzerinde ezilen, horlanan herkese kapımızı ardına kadar açmış, savaş meydanlarında düşmanlarımızın yaralarını sarmış ve en iyi yemeklerimizi onlarla paylaşmışız. Kimsenin kirli emellerine alet olmamış, daima hür ve bağımsız yaşamasını bilmişiz. Bu karalılığımızı “Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak” dizeleriyle dünyaya ilan etmişiz. Bizi bölmek, parçalamak için çalışan ve sinsi planlar üreten düşmanlarımız her zaman olacaktır. Tarih boyunca bu kirli emellerinden vazgeçmediklerini çok iyi biliyoruz. Geçmişte bu gayelerine ulaşamayan bölücü güçler, inşallah birbirinden kopması mümkün olmayan birlikteliğimizi ilelebet koparmaya muvaffak olamayacaktır. Haberleşmenin çok hızlı ve kolay olduğu günümüzde, halkımızın bilinçlenip, bütünleşerek, gereksiz tahriklere alet olmayacağı ve sağduyulu hareket edeceğinden kuşkumuz yoktur. Bölücülük yok olmanın habercisi olduğuna göre, birlik ve beraberlik kurtuluşun en güzel reçetesidir. Üstat Mehmet AKİF' in dediği gibi; "Tefrika girmeden bir millete düşman giremez toplu vurdukça yürekler onu top bile sindiremez."Teknolojik imkânlarla küçülen dünyamızda birlikte yaşamasını beceremeyen insanlar, art niyetli insanların yemi olmaktan kendilerini kurtaramazlar. Çok acı ve üzücü bir örnek olarak Irak devleti ve halkı karşımızda durmaktadır.O halde dostlar! Bugünbirlik günüdür.Güç ve birliğimizi sarsacak bütün eylem ve söylemlere meydan vermeyelim.
Binlerce yıl parçalanmayan birlikteliğimizi görmezlikten gelmeyelim. Birlik
olalım. Barış içinde yaşayalım. Atalarımızdan miras kalan hoşgörü ve
bütünlüğümüzü bir kez daha dünyaya ispat edelim. Gelin ey bu vatanın asil
evlatları, kardeş olalım!Bu vatan için canını vermiş tüm şehitlerimizin ruhu şad olsun.
Selam ve dua ile…