Evet, Tarihte büyük soykırımlar gerçekleşmiştir.
Soykırımı yapanlar ile soykırıma maruz kalanların mücadelesi de hala sürmektedir.
Bir taraf diğerine; sen bizi katlettin diyorken, diğer taraf şaşılacak bir şekilde savunmaya bile geçmiyordu.
Savunma gereksinimi bile duymuyordu, anlaşılan o ki, o, güçlüydü. Bu güç sadece askeri güç olarak değil, 21.yüzyılın büyük güçlerinin gücü olarak da tarif edilebilir.
Evet, soykırım yapıldı. Srebrenitsa’da, Sırplar katletti. Dahası bu katliam, Avrupa tarafından hukuksal manada ‘’ilk kez belgelenen soykırım olmasına rağmen’’, O, insan hakları savunucu büyük güçler, bu konuyu gündeme dahi getirmediler, getirmeyeceklerde. Size Srebrenitsa’daki yaşananlar adına bir hadise aktarayım hemen; ‘’ Olayların olduğu 11-15 Temmuz günlerinin canlı tanığı olan Hollandalı askerlerin tercümanlığını yapan Hasan Nuhonviç, o karanlık gecelerde yaşananları şöyle anlatıyordu : ‘’Srebrenista şehrinin Sırplar tarafından ele geçirilmesi sonucu, şehrin yakınındaki Potoçari köyünde bulunan Hollanda askeri kampına kaçan insanlardan altı bin kadarı kampa girmeyi başardı. Kaçan insanların peşinden gelen Komutan Rotka Mladiç, kimseye bir kötülük yapılmayacağını açıkladı. Mladiç daha sonra, kampın içinde ve etrafındaki Boşnakların kendisine teslim edilmesini, aksi takdirde Hollanda kampının bombalanacağını belirtti. 13 Temmuzda kamp boşaltılmaya başladı. Özellikle kamp çevresinde 11 Temmuz’da başlayan katliamlar 17 Temmuz’a kadar sürdü ve bu bölgede sekiz binden fazla insan kamp çevresinde katledildi. ‘’
Evet, soykırım yapıldı. 25 Şubat’ı 26 Şubat’a bağlayan o gece, Ermeni gazeteci Daud Kheriyan aynen şöyle aktarıyordu: ‘’Gaflan denen ve ölülerin yakılmasıyla görevli Ermeni grup, Hocalı Kasabası’nın 1 kilometre batısında bir yere 2 Mart günü 100 Azeri ölüsünü getirip yığdı. Son kamyonda 10 yaşında bir kız çocuğu gördüm. Başından ve elinden yaralıydı. Yüzü morarmıştı. Soğuğa, açlığa ve yaralarına rağmen hala yaşıyordu. Çok az nefes alabiliyordu. Gözlerini ölüm korkusu sarmıştı. O sırada Tigranyan isimli bir asker onu tuttuğu gibi öteki cesetlerin üstüne fırlattı. Sonra tüm cesetleri yaktılar. Bana sanki yanmakta olan ölü bedenler arasından bir çığlık işittim gibi geldi. Yapabileceğim bir şey yoktu”
Soykırımdan bahsedeceksek 1864’e de gitmeliyiz. 21 Mayıs’ın yani bugünlerin ‘’Çerkes Soykırımı ve Sürgünü’’ olarak tanınmasını isteyen Çerkes’ler, sizce başarılı olabilirler mi? Gücü elinde bulunduranlar, buna izin verirler mi? İzin vermeseler de, evet, Çerkes Soykırımı’da oldu: 21 Mayıs 1864’de Soçi yakınlarında Kbaada Vadisi'ndeki savaş Çarlık Rusya’sının galibiyetiyle sonuçlanırken, Çerkes’ler için de "sonun başlangıcı" oldu. Çarlık Rusya’sının nüfus politikası çerçevesinde yaklaşık 1,5 milyon Çerkes, Tuapse, Soçi ve Sohum gibi liman kentlerine toplanarak başta Varna, Samsun, Sinop ve Trabzon olmak üzere Osmanlı topraklarına sürüldü. Ancak sürgün sırasındaki yol şartları, salgın hastalıklar, açlık gibi nedenlerden dolayı, resmi olmayan rakamlara göre 400 bin ila 500 bin arasında Çerkes hayatını kaybetti. Ağırlıklı olarak Anadolu ve Rumeli topraklarına sürülen Çerkes’ler, daha sonra Suriye ve Ürdün gibi bölgelere göç etti.
Kısaca değindiğimiz yukarıdaki soykırımlar, ne yazık ki daha hiçbir şey. Doğu Türkistan’da hala daha sürmekte olan zulmü anlatmaya mecalimiz yok. Balkan Göç’ünde yaşanılanları anlatmaya kalksak dermanımız kalmayacak. En önemlisi de anlattıkça, o bildiğimiz güç konuyu kapatacak.
Peki güç konuyu kapatacak diye, susacak mıyız.?
Bu sorunun cevabı, Sezai Karakoç’un dizelerinde yanıt buluyor:
Onlar sanıyorlar ki, biz sussak mesele kalmayacak.
Halbuki, biz sussak, tarih susmayacak.
Tarih sussa, hakikat susmayacak.
Onlar sanıyorlar ki, bizden kurtulsalar mesele kalmayacak.
Halbuki bizden kurtulsalar vicdan azabından kurtulamayacaklar,
Vicdan azabından kurtulsalar, tarihin azabından kurtulamayacaklar.
Tarihin azabından kurtulsalar, Allah'ın gazabından kurtulamayacaklar.
Unutulmamalıdır ki, acılarımızı unutmadığımız zaman, güçlü olduğumuz zamandır.
Okudukça insanın kanı çekiliyor. İnsanlar ne zulümler görmüş, neler çekmiş...
Çok anlamlı bir yazı olmuş.
Kalemine sağlık