19 Mayıs 1919 Samsun açıklarında gözüken bir gemi ile mi başladı aslında her şey?. Genel olarak Anadolu Milli Hareketi dediğimiz, Anadolu’nun işgalcilere meydan okuması bu tarihle büyük önem kazanmıştır. Ancak direkt olarak Kurtuluş Mücadelesini bu tarihten başlatmak yanlış olacaktır. İlk olarak Mustafa Kemal açısından kurtuluş mücadelesi, İstanbul Şişli’deki evinde başlamıştır. Bu evde gerçekleşen uzun toplantılar da Anadolu’ya geçmenin ve geçtikten sonra yapılabilecek teşkilatlanmalar defalarca tartışılmış, düşünülmüştür. Bu toplantıların veya planlamaların ayrıntılarına girmeden daha farklı bir şekilde olaya yaklaşmak gereksinimi duyuyorum; Mustafa Kemal’in 1919’da yaktığı direniş ateşine Anadolu nasıl karşılık vermişti?
İşte bu noktada çarpıcı sonuçlar ortaya çıkıyor. Öncelikle 1919 Mayıs öncesi Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde sekiz kongre yapılıyor. İlk kongre ( Kars İslam Şurası) delege sayısı olarak beş kişinin katılımı ile 5 Kasım 1918 tarihinde ortaya çıkıyor. Gittikçe delege sayılarının arttığını da görmekteyiz. Misal vermek gerekirse; 17-19 Mart 1919’da Büyük İzmir Kongresi’ne 165 delege katılıyor. Kısacası Anadolu’da toplanmaya 1918’de başlayan kongreler, 1920’e dek otuz kongre (bilinen) ile devam etmiştir. Bu kongrelerden en öne çıkan iki tanesi Erzurum ve Sivas kongreleridir. Özellikle Sivas Kongresi, aldığı kararlar ile tüm ülkeye hitap etmiş, adeta artık Anadolu hareketinin başında ‘ben’ varım demiştir. Bu kongrelerin öne çıkmasının temelini teşkil eden ise Mustafa Kemal’in bizzat bu kongrelerde bulunmuş olması ve etkin bir şekilde çalışmış olmasından kaynaklanmaktadır.
Anadolu’daki işgallere kongre ve kurulan cemiyetler ile karşılık vermeye çalışan Türk Milleti, özellikle İzmir’in Yunanlılar tarafından işgal edilmesine çok sert tepki vermiştir. İzmir’de etkin faaliyet gösteren Redd-i İlhak Cemiyeti, 15 Mayıs 1919’da yayımladığı bildirge Türk Milleti’nin ne denli öfkeli olduğunu göstermektedir:
“….Ey Bedbaht Türk!...
Wilson prensipleri ünvan-ı insaniyet karinesi (vicdanlılığı) altında senin hakkın gasp ve namusun hetkediliyor . (kirletiliyor). Buralarda Rum’un çok olduğu ve Türkler’in Yunan’a iltihakını memnuniyetle kabul edeceği söylendi ve bunun neticesi olarak memleket Yunan’a verildi.
Şimdi sana soruyoruz.
Rum senden daha mı çoktur?
Yunan hâkimiyetini kabule taraftar mısın?
Artık kendini göster.
Tekmil kardeşlerin Maşatlık’tadır.
Oraya yüzbinlerle toplan. Ve kahır (ezici) ekseriyetini orada bütün dünyaya göster. İlan ve ispat et.
Burada zengin, fakir, âlim, cahil yok. Fakat Yunan hâkimiyetini istemeyen kitle-i kahire vardır. Bu sana düşen en büyük vazifedir.
Geri kalma. Hüsran ve nekbet (şerefini yitirme) fayda vermez. Binlerle, yüzbinlerle maşatlığa koş ve Heyet-i Milliye’nin emrine itaat et!…” 15 Mayıs 1335 (1919)
İşgale karşı İzmir’de yapılan toplantıya sivil kıyafet ile gelmiş olan Miralay Kazım Özalp, o geceyi şöyle anlatıyor: “O akşam memleketin hamiyetli ve çalışkan gençleri, bağırarak, tekbirler getirerek, heyecanlı sözler söyleyerek, İzmir sokaklarını dolaşıyor ve halkı toplantı yeri olan Yahudî maşatlığına davet ediyorlardı. Evimizin kapısına gelen memleket gençleri heyecanlı sesleri ile haykırıyorlardı. “Vatanını seven Yahudî Maşatlığına gelsin” Evde bulunan bütün kardeşlerimle beraber Maşatlığa gitmek üzere ayrılırken, annemiz ağlayarak bizleri gitmeye teşvik ediyordu. Kadın-erkek, büyük-küçük bütün İzmir halkı bir nehir gibi sokaklardan akıyor, ağlayarak, haykırarak, gece karanlığında Maşatlığa koşuyorlardı’’.
İstanbul’da İngilizler, Batı’da Yunanlıların işgali, güneyden İtalyan ve Fransız tehditlerinin olduğu bir ülkede, yukarıda anlatılanlar sadece İzmir’de yaşanılanların kısa bir özeti. Peki ya Maraş nasıl ‘’Kahraman’’ unvanını alacaktı?. Ya da Urfa nasıl ‘’ Şanlı’’ olacaktı?. Balıkesir, Sivas, Erzurum, Trabzon, Kars ve daha nice şehrimiz. Hepsini anlatmaya kalksak, okumaktan sıkılırız değil mi?...