Cenazeyi görmek kolaydır… Ama cenaze ile güreşmek hiç de kolay değildir.
“Her nefis ölümü tadacaktır.”
Bu ayeti her cenaze namazında hocalarımızın dilinden işitiriz. Ölüm, değişmeyen tek hakikat. Hepimiz öleceğimizi biliyoruz ama yine de yanlış yapabilen tek varlık biz insanoğluyuz. Bir gün hepimizin evinden bir cenaze çıkacak, kaçınılmaz sonla yüzleşeceğiz.
İlk insandan bu yana defin işi insana bırakılmış. Kabil kardeşini öldürdüğünde bile Allah ona bir örnek göstererek, ölü nasıl defnedilir öğretmişti. Yani insan, hem yaşayanın hem de ölenin yükünü taşımakla mükellef.
Eskiden ölü yıkama, kefenleme ve taşıma işlerini yakınlar yapardı. Şimdi ise çoğu yerde bu işler tamamen hocalara bırakılıyor. İnsanlar uzaktan seyrediyor. Hatta çay ocağında sohbet edip bekleyenler bile çıkıyor. Düşünsenize, Müslüman’ın Müslüman üzerindeki haklarından biri olan cenaze işleri, çoğu zaman hocanın sırtına yüklenmiş durumda.
Kimi korkudan, kimi üzüntüden, kimi de umursamazlıktan cenazeye yaklaşamıyor. Oysa bazı cenazeler vardır ki, bilen bilir: Ağırlığıyla zorlar, yarasıyla kokar, bedeni bozulmuş hâlde gelir. En yakını bile yüzünü çevirirken, hoca efendi onu itinayla paklar, sağa sola çevirirken adeta cenaze ile güreşir. Yorulmaz, şikâyet etmez, iğrenmez. Çünkü yaptığı işin Allah rızası için olduğunun farkındadır. Cenazenin güzel hâllerini de kötü hâllerini de örter, gizler.
Aslında hocalarımız, “Gassal” filminde anlatılan o zorlu sahneleri her gün yaşıyor. Biz farkında olmasak da her cenaze, onlar için ayrı bir imtihan.
O hâlde bir gün teneşir denen o soğuk taşın, tabut denen tahta kutunun, musalla taşı denen namazgâhın üzerinde yatmadan önce biraz düşünelim. Bugün seyrettiğimiz bir cenazenin yarınki sahibi biz olacağız.
Cenazelerimize sahip çıkalım, hocalarımızı yalnız bırakmayalım.
Allah ölmüşlerimize rahmet, yaşayanlarımıza da feraset versin.
Âmin.



