Nereye gidiyoruz?
Tüm dünya olarak, yeni ve farklı olan bir sürecin içinden geçiyoruz. Acaba bu olanlar, bizi yeni bir dünyaya mı hazırlıyor? Okulsuz eğitim, işyeri olmayan çalışma hayatı, uzaktan sosyalleşme ve yalnızlık yaşıyoruz. Hastalık, düğün, cenaze, mezuniyet gibi bir araya gelinen sosyalleşme dediğimiz hiçbir şey yok hayatımızda. Bilmediğimiz, tanımadığımız bir yeniyi yaşıyoruz. Peki, bizleri nasıl bir hayat, nasıl yarınlar bekliyor?
Bazı şirketler, bazı bölümlerini bundan sonrası için uzaktan çalışma sistemine geçirdi. Artık hep öyle çalışacaklar. Çünkü bu durum şirketler için kazanım oldu. Örneğin, beş katlı bir bina olan bir iş yeri, iki katlı bir işyerine dönüştü. Bu durum şirkete ekonomik kazanım olarak dönüyor, çünkü giderleri azaldı. Çalışanlar için de, daha erken kalkmak ve yolda yaşadığı zaman ile birlikte, trafik stresinden uzaklaştıkları bir kazanıma dönüştü.
Robot çağına çoktan girdik. Harekete duyarlı ışıklar, musluklar, akıllı telefonlar, henüz biz de yaygın olmasa da akıllı evler, sanayide kullanılan pek çok akıllı makineler var. Büyük oğlum, geçtiğimiz yaz bir öğrenci programıyla Amerika’ya gitmişti. Yaptığı bir alışverişin fotoğraf ve videosunu bize yollamıştı. Gözünün alabildiğince büyük bir market, içinde yetkili ve gözetmen olarak tek bir kişi var. Bütün ürünler reyonlarda, her ürünün barkodunu izleyen bir sistem var. Ürün yerinden hareket ettiği anda sisteme ekleniyor. Bu sistem, alışveriş sepeti/arabasıyla bağlantı halinde oluyor. Alışveriş sepeti/arabasındaki sistem, içine koyulan her ürünün barkodunu okuyarak, kasada yapılan işlemi yapıyor. Böylece kasaya gelindiğinde, toplamda ne kadar ödeyeceğin çoktan belli olmuş oluyor. Kasada nakit ödeme bölümü yok, ürünlerin fiyatları tek, tek okutulmuyor. Ne ödeneceği çoktan belli olan rakam, kart ile ödeniyor ve alışveriş tamamlanıyor. Market yetkilisi, sadece bir şey gelişirse yardımcı olmak için orada bulunuyor. Zaten tüm mekan kameralarla dolu.
Üretim sahasında da akıllı makineler, robotlar hayatımıza girmeye başladı. Yeni iş terimleri, yeni para terimleri hayatımıza girmeye başladı. Peki, biz nereye gidiyoruz, yarınlarımızda bizi neler bekliyor? Sanırım bu sorunun cevabını hepimiz merak ediyoruz. Birçok sektör bir yıldır çalışamıyor. Sanatçılar, müzik, eğlence, restoran, turizm gibi pek çok alanda çalışma hayatı durdu. Ara, sıra, uzaktan konserler, uzaktan tiyatrolar yapılıyor. Hatta uzaktan müze bile gezebiliyoruz. Eğitimler, psikolojik destek, kurslar da artık dijital dünyada ve uzaktan yapılıyor. Baskı gazete çoktan bitti ve dijital gazeteye geçildi. Kitap basma devri de bitiyor, sesli kitap dönemine girdik.
Bazı meslekler yok oluyor, yeni meslekler geliyor. Peki, biz buna hazır mıyız? Beden gücü, kol gücü gerektiren iş alanları yitiyor, çünkü bunları hep robotlar yapacak. Yarınlarımızda beden ve kol gücü değil, beyin ve akıl gücü gerektiren işler geliyor. Bu da demek oluyor ki, yeni fikirler üretmeliyiz. Yeni bir fikir üretmek için de, düşünme işlemi yapmak gerekiyor. Bildiğimiz, hazır olan bilgiler artık işimize yaramayacak. Bize yeni olanlar lazım, bir devir bitti, eskidi, bunlar eskinin son sancılarıdır.
Emekli olmuş, ileri yaştakiler veya emekliliğe yaklaşmış olanlar için, belki önemli olmayabilir. Fakat bu konunun, özellikle gençler ve orta yaş grubu için çok önemli olduğu kanaatindeyim. Peki, ne yapacağız, ne yapmalıyız? Benim cevabım şu, düşüneceğiz, düşünme işlemini gerçekleştireceğiz. Peki, düşünme nedir? Bunu biliyor muyuz? Hiç sanmıyorum. Bizim, düşünüyorum dediğimiz her şey, zihnimizin belli bir alanda dönüp durduğu, tekrarlarımızdır. Yani zihnimizin bildiği alanda hareket etme işlemidir. Günlük alışkanlıklarımız, ihtiyaçlarımız için bu düşünme yolunda bir sıkıntı yok. Fakat yeni bir fikir üretmek, bu türlü düşünme işlemi ile gerçekleşemez. Eğer yenidünyaya kendimizi hazırlayacaksak, düşünmek zorundayız. Peki, düşünmek ne demektir? Bunu öğrenmenin yolu da felsefeden geçiyor. Felsefe dediğimde, felsefenin tarihinden bahsetmiyorum. Felsefeci dediğimiz filozoflar nasıl düşünme yapmışlar, onları araştırıp öğrenmeliyiz.
Bizim belleğimiz, her şeyi kaydediyor. Belleğimiz, tüm geçmiş bilgi ve tecrübelerimizin, yani anılarımızın içinde olduğu bölümdür. Bellek, bizi biz yapan değerlerimizle, bilgilerimizle, hatıralarımızla doludur. Biz buna hafıza diyoruz. Bizler, işte bu bölümle düşünüyoruz, yani hafızamıza bugüne kadar ektiklerimizle düşünüyoruz. Dolayısıyla hafızamız eskidir, yeni değildir. Eski olan hafızamızla düşünerek yeni bir fikir üretemeyiz. Öyleyse ne yapmalıyız, nasıl düşünmeliyiz? Nasıl bir düşünme işlemi yapmalıyız? Dediğim gibi, bunun için felsefeye başvurmalıyız. Önce, düşünce nedir, düşünmek nedir, düşünmek ne demektir gibi soruları sormalı, bu soruların cevaplarını aramalıyız. Sonrasında nasıl soru soracağımızı öğrenebiliriz. Hepimiz düşünüyoruz ama soru sormuyoruz. Birçoğumuz soru sorsak da, soru sorma yolumuz doğru değil. Doğru soruları soramadığımız için de, gelen cevaplar yine dar ve kısır alanımıza uygun geliyor. Böylece yine bildiğimizin dışına çıkamıyoruz. Bu da demek oluyor ki, yeni olana ulaşamıyoruz. Yeni ve farklı olan fikir hafızanın içinden gelmez, akıldan gelir. Peki, akıl nedir? Akıl ile düşünme işlemini nasıl yapacağız? Bu soruların cevaplarını aramak zorundayız.
Nereye gidiyoruz? Cevap apaçık gözler önünde, insansız topluma doğru gidiyoruz. Hayatta tesadüf diye bir şey yok ve hiçbir şey öylesine yaşanmıyor. Bizler, bir Yaratıcı olduğuna ve O’nun bir sistemi olduğuna inanıyoruz. Öyleyse bu gördüklerimiz, yaşadıklarımız, bir kaostur. Kaos, kelime anlamıyla: Evrenin düzene girmeden önce içinde bulunduğu, biçimden ve düzenden yoksun, uyumsuz ve karmaşık olan durumu. Bu da, yeni bir düzene (nizam) geçişin hazırlığıdır. Her şey olması gerektiği gibi olmaktadır. Bu günler, bizi yarınlara hazırlayan bir süreçtir. Bu süreci kendi adıma, nadas olarak nitelendiriyorum. İçinden geçtiğimiz bu süreç, bizleri yenidünyaya hazırlayan bir geçiştir. Öyleyse bir an önce aklımızı başımıza almalı, önce düşünüp, sonra yeni bir düşünme yoluyla, yarınlara taşınmalıyız. Bu da demek oluyor ki, beden ve kol gücünden, beyin/akıl gücüne geçmeliyiz.
Bunu yapabilmek için de, düşünmek zorundayız. Bu konuda, özellikle gençlerimize büyük iş düşüyor. Yoksa ki, yarınlarımızda muhtaç olarak yaşayacağız. Nasıl ki, bir ailede işsizlik varsa, yakınlarının veya başkalarının desteğine ihtiyaç duyar. Bir ülkede işsizlik varsa ve yeni fikirler yoksa başka ülkelerin desteğine ihtiyaç duyar, onların ürettiklerine muhtaç olur. Biz bugün tüm teknolojik araçlarla birlikte, pek çok şeyi dışarıdan alıyoruz. Artık çoğu meslek yok olmaya giderken, üretim konusunda sınıfta kalacağız. Öyleyse, yarınlara bizi taşıyan yeni bir köprü kurmak, yeni bir yol bulmak zorundayız. Bu konuda da gençlerimizi uyarmak, onlara fikir üretme yolunda, farklı düşünme yapmaları gerektiğini fark ettirmek zorundayız. Bunun için de, felsefe yapmaları gerektiğini onlara söylemek zorundayız. Onlara yol göstererek destek olmalıyız. Tekrar belirtmek istiyorum, felsefe tarihini öğrenmekle, felsefe yapmak aynı şey değildir. Felsefe, bir konu üzerinde düşünme işlemi yapmaktır. Kişiler, mesleği, bilgisi olan alanda doğru düşünme yaparak, doğru soruları sorarak yeni fikirlere ulaşabilirler. Bunun için de hafızanın etkisinden çıkarak, ilk önce soru sormayı öğrenmemiz gerekiyor. Bilgi, bilmek, artık tek başına bir işe yaramıyor. Bilgiyi idrak ederek, özünü alarak, yeni bir eyleme dönüştürmek gerekiyor. Tek başına bilgi devri geçti, gidiyor. O yüzden, eğitim alınan alanda, okulda öğrenilenler ve diplomalar tek başına işe yaramayacaktır. Artık, bilgiyi yenileyerek, hayata geçirme devri başlamıştır. Kopyala, yapıştır devri bitmiştir. Bilgiyi harmanlayarak, özünü alarak, yeni fikirler üretme çağına ayak uydurmak zorundayız. Buna da bilgi değil, bilgelik devri diyebiliriz.
Örneğin; hatırlarsanız bu yazıma bir soru ile başladım. Soru şu idi; Nereye gidiyoruz? Gözlem, analiz, sorgulama ve anlama sonucunda, ne yapmamız gerektiği hakkında bir çıkarıma ulaştım. Bu yazıdaki düşüncenin seyrini izleyebilirsiniz. Bu yazım, her ne kadar bütün üzerine gibi görünse de, aslında birey için de geçerlidir. Bireyin kendi yaşamı üzerinden de, aynı düşünme işlemini yapması gerekmektedir. Zira psikolojik, ruhsal sorunlar veya hastalık sanılan çoğu tıkanmaların sebebi psikolojik/ruhsal değil, düşünsel sorunlardır. Sorun denilenler, hafızanın etkisiyle, zihnin ezberi olan düşünsel eylemin, kendi girdabında tıkanışından başka bir şey değildir. Çözüm, hayata doğru soruları sormaktır. Çünkü evren, işleyişini sorularla sürdürmektedir. Nerede bir dert varsa, dermanı çoktan yola çıkmıştır. Nerede sıkıntı varsa, çare sıkıntının olduğu yere doğru yönelir. Nerede bir problem varsa, çözüm oraya doğru evrilir. Nerede bir soru varsa, cevap oraya gelir. O yüzden, doğru soruları sormayı öğrenmeliyiz.
Soru güzel...Nereye gidiyoruz????? ..
Teşekkürler.