Her insan ayrı bir hikayeler zinciri, ayrı bir dünyadır. İnsanın yapmış olduğu hatalara bakışı, olgunlaştıkça geçiyor. Yaş ilerledikçe, kendine karşı daha hoşgörülü ve affedici oluyor. Yapamadıkları ise, bir kurt gibi insanın içini kemiriyor. Sorun yaptıklarımızda değil, sorun yapmak isteyip de yapamadıklarımızda. İşte, onun acısı hiç geçmiyor, ta ki yapabilene kadar. Her insanın, hiç doyuramadığı aç yanları vardır. Bu da, kişinin yaşam hikayesinde gizlidir. İşte bu açlık, kişiye/kişilere yol aldırır. Nefsani açlıklardan bahsetmiyorum. O türlü açlıklar bir vakadır ve tedavi edilmesi gerekmektedir. Ruhsal açlıklara değinmek istiyorum. Mesela eğitime aç olan bir kişinin, açlığındaki haykırışını hiç dinlediniz mi? Ben de eğitim aşığı bir kişi olarak, öğrenmeye karşı hep bir açlık yaşıyorum. Öğrendikçe merakım gidiyor ve hemen yerine yeni meraklar, yeni sorular geliyor. İnsanı büyüten, işte bu merakı ve öğrenmeye karşı olan açlığıdır. Bu haftaki yazımı, Sayın, Fadıl Demirel’e adıyorum. Elbette çok daha fazlasını hak ediyor, ancak elimden bu kadarı geliyor.
Dünya hancı, biz yolcuyuz. Bir Fadıl Demirel gelip, geçti ve gitti bu dünyadan. O da, bizler için, ayak izlerini bırakanlardan oldu. Sayın, Prof. Dr. Cevdet Yılmaz, Türkeli’nin Sesi gazetesindeki köşe yazısında, Sayın Fadıl Demirel’i ne kadar güzel anlatmış. ‘’Mum dibine ışık vermez derler, peki ya sokak lambası?’’ Başlıklı yazısında, Sayın, Fadıl Demirel ağabeyimizin hayat hikayesinden kesitler paylaşmış. Kaleminize, yüreğinize sağlık olsun.
Sayın, Fadıl Demirel ile baba tarafımdan, uzaktan akrabayız. Maalesef, kendisini şahsen tanıma imkanım hiç olmadı. Tanışıp, onun yaşam tecrübelerini dinleyebilmeyi, onu yakından tanıyabilmeyi çok isterdim. Mutlaka çok küçük yaşlarımdayken görmüşümdür, fakat hiç hatırlamıyorum. Gıyabında, bahsini hep duymuşumdur. Allah rahmet etsin, yakınlarına ve sevenlerine de, sabır diliyorum. Büyük bir değeri kaybettik, bunun için gerçekten çok üzgünüm. Her kayıp acıdır elbette, böylesi topluma dokunmuş beyinleri kaybetmek, ayrıca üzücüdür. Sözün bittiği yerdeyiz, ancak ben de kendisini bu yazımla anmak istedim. Mesleği ve iş yaşamına dair, kariyerinde yaptığı çalışmalar, elbette takdire şayan. Eminim, pek çok kişiye de, iş ve eğitim imkanı da sağlamıştır. Bu yazımda, Sayın Fadıl Demirel’in içindeki çocuğa değinerek, kendisini anmak istiyorum.
Küçük Dev Adam kitabımın, giriş yazısında şöyle yazmıştım: ‘’Ateş önce kendini yakar ısıtır, sonra etrafını.’’ Acıdan geçmeyen insandan şifacı olmaz. Tok insan, aç insanın halinden anlamaz. Kendi yanmayan insan, hiç kimseye meşale veya kıvılcım olamaz. Karanlığı tanımayan, aydınlığın kıymetini bilemez.
Evinden uzakta, bir köprünün başında, ıssız bir yerde, cırcır böceklerinin senfonisi eşliğinde, sokak lambasının altında, bir taşın üzerine oturmuş, ders çalışan bir çocuk düşünün. Bugün hangi anne/baba, çocuğunu akşam vakti böyle dışarıya salabilir? Güvenin tam olduğu, lakin olanakların kısıtlı olduğu yıllardı. Ne bahçeye giderken, ne de gece uyurken, kapılarımız asla kilitlenmezdi. Her evin kapısı, daim açıktı. Elektrik yok, mum veya gaz lambası ışığında ders çalışmak çok zor. Kitaba ulaşmak ancak bir hayal bile değil. İnsan, varlığını bilmediği bir şeyin, hayalini de kuramıyor. Kitaba ulaşılabilecek bir kitapevi veya bir kütüphane de yok. Karanlık gecelerde, ışık saçan bir sokak lambası ve o ışığın altında ders çalışan bir çocuk var. Tam da o sokak lambasının olduğu yerde, şimdi bir kütüphane var. Fadıl Demirel ağabeyimizden, armağan ve hatıra olarak kalacak. ‘’Fadıl Demirel Kütüphanesi’’ İşte bu davranış, ancak eğitime, öğrenmeye meraklı ve aç bir insanın davranışıdır. Kim bilir, o yıllarda, okumak için bir kitaba ulaşabiliyor muydu? Avuç içi kadar bir yerde süren bir yaşam ama yaşayan için kocaman bir dünya. Elektriğin henüz olmadığı zamanlarda, o günlerde kasaba olan Türkeli’nde, kendince çözüm üretmiş. Bir kitaba ulaşmanın yoksunluğu, çaresizliklerden çare üreten küçük bir çocuk. ‘’Çaresiz değilsiniz, çare sizsiniz.’’ Bakışı, ancak bu kadar güzel yaşanabilir, bu kadar güzel anlatılabilir. O küçücük bedeniyle, yoklukta varlık, çaresizlikte çare üretmiş bir çocuk. İşte, içindeki aç çocuk, daim ona yol aldırmış. Kısır bir dünyadan sıyrılmak, yol almak, kolay bir başarı değildir. Sayın, Fadıl Demirel ağabeyimiz, bunu başaranlardan oldu. Şartlarını zorlamış ve mühendis olmuştu. Bu başarının ardındaki anne, babayı ve öğretmenlerini atlamak olmaz. Mutlaka hayatına dokunanlar olmuştur, sonra o da pek çok insanın hayatına dokundu.
Türkeli ilçesine bir kütüphane kazandırarak, yeni nesillerle birlikte, içindeki, o eğitime aç çocuğa dokundu. O sokak lambasının altında, akşamları ders çalışan çocuğun yüreğine su serpti. Emeklerin boşa çıkmadı dercesine, içindeki o küçük çocuğu onurlandırdı. Hepimiz bir gün bu misafirhaneden gideceğiz. Sayın, Fadıl Demirel, yapmak istediklerini yapanlardan oldu. Kitabın, okumanın kıymetini bilenlerdendi. İmkansızlıkların içinden, güneş gibi doğan ağabeyimizden, feyiz almamak mümkün değil. Dilerim, çocuklar bu hikayeden haberdar olurlar ve kitaplara sıkı sıkıya sarılırlar.
Yaş farkımız çok olmasına rağmen, ben de çocukluğumdan, şöyle bir anı hatırlıyorum. Okuduğum okul, Çatalzeytin’e bir gezi düzenlemişti. Kütüphane gezisiydi. Kütüphaneyi, hayatımda ilk kez, o zaman görmüştüm. Yaptığımız şey, sadece bir geziydi. Kütüphaneden kitap alındığında, okuduktan sonra geri vermek gerekiyor. Kitap alma şansım/şansımız olmamıştı, çünkü alıp okusak, Çatalzeytin’e gidip geri verme imkanım/imkanlarımız yoktu. O yüzden, şimdiki nesli gerçekten çok şanslı görüyorum. Şimdi Türkeli ilçemizde, Sayın, Fadıl Demirel ağabeyimizden armağan ve hatıra olan bir kütüphane var. Diliyorum, çocuklar bunun kıymetini ve anlamını bilirler ve her biri, bir kitap kurdu olurlar. Bugün imkanlar çok, bilgiye ulaşmak da çok kolaylaştı. Dilerim gelecek nesiller, bu olanakların bilincinde ve kıymetini bilenlerden olurlar. O kütüphanenin varlığının kıymetini, yokluğunu yaşayanlara sormak lazım. Giderken arkasında çok büyük bir zenginlik, çok kıymetli bir değer bıraktı. ‘’Türkeli Fadıl Demirel Kütüphanesi.’’ Kıymetini bilenlerden olalım.
Zira ateş önce kendini yakar ısıtır, sonra etrafını. Kendini gerçekleştirebilenler, ancak diğerlerinin yaşamında bir güneş gibi doğabilirler. Sayın Fadıl Demirel ağabeyimiz, bu nadide güneşlerden yalnızca bir tanesiydi. Dilerim onun gibi, eğitim için adım atanlar çoğalır. Onun gibi güneşlerin çoğalması dileğimle. Ruhu şad olsun.
Yazar hanımefendi yazıları oldukça samimi,tebrikler.. Özünü unutmamış nerden geldiğini bilen birisi.
Teşekkür ediyorum.