Yaşamaya çalıştığımız ülkemizde adalet seküler bir kavram olarak kalakalmıştır, olduğu yerde ne ileri ne de geri gitmektedir. Bakanların adı değişir düzen değişmez çünkü geçilecek köprü tektir. Adalet Ömer’in adaleti olsa çok zengindir, lakin Ömer’in adaleti olsa…
Toplumsal dejenerasyon had safhalara ulaşmışken, bireysel olarak hak aramak, siyasi ve kayırmacılık ile ilişkilendirilmeden yol almaz durumdadır. Kitlesel bir buhranın içindeki bireylerden ne derece adalete güven beklenebilir tartışılır. Sosyoekonomik ve kültürel yok oluşla karşı karşıya kalmış bir toplum kapitalist düzende hayatta kalmak için her şeyi mubah görür olmuştur. Etik ve ahlaki değerler yerlerdedir. Kişiye yaşam alanı hürriyeti hakkı tanımayan bir düzenle baş başayız. “Vali Vali, camiyi yık ama ADALETİ yıkma” diyen Ömer’lerin olduğu bir dünyada yaşamak isterdiniz değil mi?
O zaman an bu andır ve ilk olarak kendimizi düzeltmemiz gerekir. Unutmayalım ki toplumsal dejenerasyon kitlesel infiale yol açar. (Not: Yakarsa dünyayı garipler yakar. M. Gürses ) . Bu demek değildir ki devlete kafa tutmak gerek, hayır, toplumun genelini esas alarak ve çağrılara cevap vererek yeni bir anayasa hazırlanabilir. Devlet şahıslarla vardır. Sahibi bizleriz. İlimizde (Sinop) afet olduğunda ilk defa devlet anayı gördük, devletimiz var olsun. Anlayamadığımız devletle hükümeti ayıramamak olmamalı. Şahıslar gelir geçer asıl olan hep 18 yaşındaki devlettir.
Evlatlarımıza gelecek nesillerimize daha yaşanılabilir bir dünya bırakmamız için her türlü yozlaşmanın önüne geçmemiz elzemdir.
YORUMLAR